Thursday, September 30, 2010
Tuesday, September 28, 2010
"Küresel ısınmayı durdurmak için 10/10/10'da iş başına, eylemceye"
Ömer Madra'dan...
Sevgili Dostlar,
Çok ağır bir yıl geçirmekteyiz. Dünya fırın gibi oldu. Gezegenin tarihindeki en sıcak 10 yılı, en sıcak 12 ayı ve en sıcak 6 ayı geride bıraktık. Yıl sonu geldiğinde, muhtemelen gelmiş geçmiş en sıcak yılı geride bırakmış olacağız. Dört bir yanda tüm sıcaklık rekorları kırıldı: Mesela Pakistan’da gölgede 53 derecenin üstünü gördük. Eh, evdeki fırının düğmesini de 53 dereceye getirebiliriz pekâlâ, yemekleri ısıtmak için. Rusya bin yılın en yüksek hararetiyle kavruldu, 15 bin insan sıcaktan öldü, yangınlar çevrede nükleer tehdit yarattı, Sibirya tundralarında 1 milyon kilometrekare (Türkiye’nin birbuçuk katına yakın) donmuş toprağın çözülmesi rekor hıza ulaştı, ülkede tahıl hasatının üçte biri yandı gitti. Rusya’daki sıcak hava dalgası, insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olduğu bilim dünyasında tartışmasız kabul edilen ilk felaket oldu…
Pakistan’da meydana gelenler ise Kitab-ı Mukaddes’ten alınmış sayfalar gibiydi: Ülkede bir Nuh Tufanı oluştuğunu söylesek abartmış olmayız: Yer-gök suya kesti, gökyüzünün tüm suları Muson olup bu yoksul insanların başına yağdı; ülkede devasa içdenizler peyda oldu, İndus nehri normal hacminin 40 katına çıkarak taştı, bentlerini çiğneyip aştı. Ülkenin beşte biri sulara gömüldü, 20 milyon insan evsiz barksız kaldı, tufandan etkilenenlerin sayısı 40 milyona (Türkiye nüfusunun yarısından fazlasına) ulaştı! İşin fenası, bu çağrının sizlere ulaştığı sırada felaketin ucu bucağı görünmüyordu. Görünmediği gibi, belki daha da kötüsü yoldaydı: 72 bin çocuğun açlıktan ölmesi an meselesiydi!
Öte yandan, Kuzey Kutup bölgesinde deniz buzları görülmemiş bir hızla eriyor, devasa buzdağları kopuyor, okyanusların ısınmasıyla, mikroskobik canlı nüfusun çökmesiyle, denizlerde beslenme zinciri hızla kopuşa doğru gidiyor, Latin Amerika’da, Rize’de rekor yağışlar dağ yamaçlarını yerle bir etti, aşağıdaki evler ve insanları çamur deryasında silip süpürdü. Afrika’nın yoksul ülkesi Nijer’de ise hem sel, hem kuraklık vardı: Katmerli felaket, nüfusun yüzde 80’ini ve 400 bin çocuğu açlık ve kıtlığa mahkûm etti! Gerisi de öyle gitti zaten: Doğu Avrupa’da, Keşmir’de, Hindistan’da, Çin’de, Kuzey Kore’de, Vietnam’da taşkınlar, heyelanlar, seller sular ve yangınlarla hayatları cehenneme dönen milyonlar vardı.
Kısacası, herşey eski bir bilim kurgu filminden çıkmış gibiydi: 7 milyar insan, haşin ve tekinsiz, bilinmedik bir gezegenin üstünde kala kalmıştık ansızın. Küresel ısınma tehdidi yoktu artık. Küresel ısınmanın kendisi gelmişti! Bütün bunlar “olabilir” değildi, olmuştu. Gezegen, devrilme noktalarına çok yakındı. İklimin kontroldan tamamen çıkması birkaç yılın meselesiydi artık.
Ve biz, hararetin tam ortasındaydık. Sıcak başımıza vurmuştu. Önce dehşetli öfkelenmenin ve hemen ardından da sakince harekete geçmenin tam zamanıydı. Temiz havaya ve içecek suya yeniden bizi kavuşturacak, canlılar âlemini koruyarak nesiller arası eşitlik ve hakkaniyeti sağlayacak bir hareketi yaratmanın tam zamanı! Günümüzde liderlerin, siyasetçilerin ve hükümetlerin uyguladığı enerji politikaları hem yoksul ve güçsüz kitleler, hem de gelecek kuşaklar açısından korkunç adaletsizliklere yol açıyor. Politikacıları harekete geçirmek için yıllardır dünyanın dört bir yanında çağrılarda bulunduk, yüzbinlerce dilekçe yolladık, milyonlarca e-mail attık, protesto ve gösterilerde bulunduk. Ama onlar yeterince hızlı bir biçimde harekete geçemediler. Hatta, esas yaptıkları “yeşil badana”dan ibaret kaldı. Yani, en yeşilcinin kendileri olduğunu söylediler, ama fosil yakıt şirketlerinin özel çıkarlarına hizmet eden politikalardan başkasını görmedik onlardan...
Ama artık Yeter! Basta! Tamam!
Bu riyakârlıklara yeter deyip Küresel Isınma ve İklim Krizi konusunda ciddi olduğumuzu göstermek için elimizde her türlü yeterli aracın bulunduğunu göstermenin zamanı geldi.
Gezegenin iklimini istikrara kavuşturmak, küresel adalete ilişkin, ahlâki bir mesele. Bir mânevi sorumluluk. Kendimizi hangi siyasî, ideolojik, dinî, etnik, kültürel gruba, partiye, topluluğa ait hissediyor olursak olalım, farketmez – zerrece farketmez. Gençler, gençleri ve dünyadaki diğer canlı türlerini destekleyen yaşlılar, bu harika gezegeni koruyacak etkili bir politika belirlenmesi için önce birleşmek, sonra da vargücümüzle bastırmak zorundayız. Artık şurası açıkça görülüyor ki, dönüşüm ve hareket, ancak kamuoyunu oluşturan bizlerin birleşmesi ve bastırması ile mümkün. Yani iklim krizine “zorunlu müdahil” olmamızla.
10/10/10 tarihini takvimlerimize kaydediyoruz. 10 Ekim 2010 Pazar günü yaşadığımız her yerde EYLEMCE var! Yani, 350.org öncülüğünde hem dünya çapında bir sürü eylem yapıyoruz o gün, hem de alabildiğine eğlenmeyi planlıyoruz aynı zamanda. Bando mızıkasıyla filan! Ayrıca, bu küresel partide kendimizi hiç de yalnız hissetmeyeceğimiz kesin! Şu çağrı mesajının yazıldığı sırada dünyanın 130 küsur ülkesinden 1400’den fazla “eylemce” yapılacağı kayıtlara geçmiş durumda.
Yaratıcı çözümler peşindeyiz: Yerel, yavaş, yatay. Yerel: yani küçük, ama evrensel ve dayanıklı direniş odakları; Yavaş, yani usulca ama hemen ve hızla yürütülen eylemler; Yatay, yani asla bir merkezden değil, web’i de kullanarak fotoğraflarla, fıkra ve hikâyelerle, videolarla, müziklerle, kol kola, omuz omuza, diz dize bir örgütlenme biçimi...
Evet, çok ağır bir yıl geçiriyoruz. Ama 10 Ekim Pazar günü birlikte çalışırsak, birlikte eylem yapar, birlikte eğlenirsek, o günü yılın en iyi günü haline getireceğimiz kesin. Hele, bir de bütün bunları doğru dürüst yapabilirsek, o zaman deli gibi ihtiyaç duyduğumuz siyasi çözümlere doğru da dev bir adım atmış olacağımızın garantisi var. Daha iyi, daha zengin, daha demokratik bir sivil topluma ve daha iyi bir yaşama doğru atılmış büyük bir adım!
Öyleyse, 10/10/10’da buluşmak üzere,
Sevgiler, saygılar, selamlar,
Bilgi için: www.350hemensimdi.org
İletişim: kureseleylemgrubu@gmail.com
NEDEN “350” VE NE ISTIYORUZ?
Bilim insanları ve iklim uzmanları, artık atmosferdeki karbondioksit miktarının güvenli üst sınırının milyonda 350 parçacık olması gerektiğini söylüyor.
Atmosferdeki mevcut karbondioksit miktarı ise milyonda 392 parçacık ve her yıl yaklaşık 2 ppm artıyor. Bu oran güvenli sınırın çok üzerinde!!! Hatta bilim insanları, 392 ppm’in gezegen tarihinin en yüksek değeri olduğunu söylüyorlar. Şu an uçurumun kenarında bulunuyoruz, atmosferdeki karbondioksit miktarı hızlı bir şekilde milyonda 350 parçacığa inmezse bu yıl içinde iklim değişikliğinden kaynaklanan felaketler, önümüzdeki yıllarda daha da artarak devam edecekler.
2007 yılında Hükümetlerarası İklim Paneli’ni oluşturan bilim insanları, iklim değişikliği konusunda harekete geçilmezse yaşanılacak senaryoları raporlarında sıraladılar. Bu raporlarda 2020 yılında öngördükleri buzul erimelerini, şimdilerde yaşıyoruz. Okyanusta bir çok ada önümüzdeki bir kaç yıl içinde sular altında kalacak ve o insanların bin yıllardır var oldukları topraklar artık ‘yok olacak’. Yani, biz ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da gezegen çanlarını bugün bizler için çalıyor!
Bu yüzden 350 için şimdi harekete geçmezsek, yarın çok geç olabileceğini görüyoruz. Bu yüzden 10 EKIM 2010 yani 10/10/10 günü dünyanın geri kalan 130 ülkesindeki milyonlarca insanla birlikte gezegeni kurtarmak için ‘İş Başına’ geçiyoruz!!
NE YAPIYORUZ?
Sevgili Dostlar,
Çok ağır bir yıl geçirmekteyiz. Dünya fırın gibi oldu. Gezegenin tarihindeki en sıcak 10 yılı, en sıcak 12 ayı ve en sıcak 6 ayı geride bıraktık. Yıl sonu geldiğinde, muhtemelen gelmiş geçmiş en sıcak yılı geride bırakmış olacağız. Dört bir yanda tüm sıcaklık rekorları kırıldı: Mesela Pakistan’da gölgede 53 derecenin üstünü gördük. Eh, evdeki fırının düğmesini de 53 dereceye getirebiliriz pekâlâ, yemekleri ısıtmak için. Rusya bin yılın en yüksek hararetiyle kavruldu, 15 bin insan sıcaktan öldü, yangınlar çevrede nükleer tehdit yarattı, Sibirya tundralarında 1 milyon kilometrekare (Türkiye’nin birbuçuk katına yakın) donmuş toprağın çözülmesi rekor hıza ulaştı, ülkede tahıl hasatının üçte biri yandı gitti. Rusya’daki sıcak hava dalgası, insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olduğu bilim dünyasında tartışmasız kabul edilen ilk felaket oldu…
Pakistan’da meydana gelenler ise Kitab-ı Mukaddes’ten alınmış sayfalar gibiydi: Ülkede bir Nuh Tufanı oluştuğunu söylesek abartmış olmayız: Yer-gök suya kesti, gökyüzünün tüm suları Muson olup bu yoksul insanların başına yağdı; ülkede devasa içdenizler peyda oldu, İndus nehri normal hacminin 40 katına çıkarak taştı, bentlerini çiğneyip aştı. Ülkenin beşte biri sulara gömüldü, 20 milyon insan evsiz barksız kaldı, tufandan etkilenenlerin sayısı 40 milyona (Türkiye nüfusunun yarısından fazlasına) ulaştı! İşin fenası, bu çağrının sizlere ulaştığı sırada felaketin ucu bucağı görünmüyordu. Görünmediği gibi, belki daha da kötüsü yoldaydı: 72 bin çocuğun açlıktan ölmesi an meselesiydi!
Öte yandan, Kuzey Kutup bölgesinde deniz buzları görülmemiş bir hızla eriyor, devasa buzdağları kopuyor, okyanusların ısınmasıyla, mikroskobik canlı nüfusun çökmesiyle, denizlerde beslenme zinciri hızla kopuşa doğru gidiyor, Latin Amerika’da, Rize’de rekor yağışlar dağ yamaçlarını yerle bir etti, aşağıdaki evler ve insanları çamur deryasında silip süpürdü. Afrika’nın yoksul ülkesi Nijer’de ise hem sel, hem kuraklık vardı: Katmerli felaket, nüfusun yüzde 80’ini ve 400 bin çocuğu açlık ve kıtlığa mahkûm etti! Gerisi de öyle gitti zaten: Doğu Avrupa’da, Keşmir’de, Hindistan’da, Çin’de, Kuzey Kore’de, Vietnam’da taşkınlar, heyelanlar, seller sular ve yangınlarla hayatları cehenneme dönen milyonlar vardı.
Kısacası, herşey eski bir bilim kurgu filminden çıkmış gibiydi: 7 milyar insan, haşin ve tekinsiz, bilinmedik bir gezegenin üstünde kala kalmıştık ansızın. Küresel ısınma tehdidi yoktu artık. Küresel ısınmanın kendisi gelmişti! Bütün bunlar “olabilir” değildi, olmuştu. Gezegen, devrilme noktalarına çok yakındı. İklimin kontroldan tamamen çıkması birkaç yılın meselesiydi artık.
Ve biz, hararetin tam ortasındaydık. Sıcak başımıza vurmuştu. Önce dehşetli öfkelenmenin ve hemen ardından da sakince harekete geçmenin tam zamanıydı. Temiz havaya ve içecek suya yeniden bizi kavuşturacak, canlılar âlemini koruyarak nesiller arası eşitlik ve hakkaniyeti sağlayacak bir hareketi yaratmanın tam zamanı! Günümüzde liderlerin, siyasetçilerin ve hükümetlerin uyguladığı enerji politikaları hem yoksul ve güçsüz kitleler, hem de gelecek kuşaklar açısından korkunç adaletsizliklere yol açıyor. Politikacıları harekete geçirmek için yıllardır dünyanın dört bir yanında çağrılarda bulunduk, yüzbinlerce dilekçe yolladık, milyonlarca e-mail attık, protesto ve gösterilerde bulunduk. Ama onlar yeterince hızlı bir biçimde harekete geçemediler. Hatta, esas yaptıkları “yeşil badana”dan ibaret kaldı. Yani, en yeşilcinin kendileri olduğunu söylediler, ama fosil yakıt şirketlerinin özel çıkarlarına hizmet eden politikalardan başkasını görmedik onlardan...
Ama artık Yeter! Basta! Tamam!
Bu riyakârlıklara yeter deyip Küresel Isınma ve İklim Krizi konusunda ciddi olduğumuzu göstermek için elimizde her türlü yeterli aracın bulunduğunu göstermenin zamanı geldi.
Gezegenin iklimini istikrara kavuşturmak, küresel adalete ilişkin, ahlâki bir mesele. Bir mânevi sorumluluk. Kendimizi hangi siyasî, ideolojik, dinî, etnik, kültürel gruba, partiye, topluluğa ait hissediyor olursak olalım, farketmez – zerrece farketmez. Gençler, gençleri ve dünyadaki diğer canlı türlerini destekleyen yaşlılar, bu harika gezegeni koruyacak etkili bir politika belirlenmesi için önce birleşmek, sonra da vargücümüzle bastırmak zorundayız. Artık şurası açıkça görülüyor ki, dönüşüm ve hareket, ancak kamuoyunu oluşturan bizlerin birleşmesi ve bastırması ile mümkün. Yani iklim krizine “zorunlu müdahil” olmamızla.
10/10/10 tarihini takvimlerimize kaydediyoruz. 10 Ekim 2010 Pazar günü yaşadığımız her yerde EYLEMCE var! Yani, 350.org öncülüğünde hem dünya çapında bir sürü eylem yapıyoruz o gün, hem de alabildiğine eğlenmeyi planlıyoruz aynı zamanda. Bando mızıkasıyla filan! Ayrıca, bu küresel partide kendimizi hiç de yalnız hissetmeyeceğimiz kesin! Şu çağrı mesajının yazıldığı sırada dünyanın 130 küsur ülkesinden 1400’den fazla “eylemce” yapılacağı kayıtlara geçmiş durumda.
Yaratıcı çözümler peşindeyiz: Yerel, yavaş, yatay. Yerel: yani küçük, ama evrensel ve dayanıklı direniş odakları; Yavaş, yani usulca ama hemen ve hızla yürütülen eylemler; Yatay, yani asla bir merkezden değil, web’i de kullanarak fotoğraflarla, fıkra ve hikâyelerle, videolarla, müziklerle, kol kola, omuz omuza, diz dize bir örgütlenme biçimi...
Evet, çok ağır bir yıl geçiriyoruz. Ama 10 Ekim Pazar günü birlikte çalışırsak, birlikte eylem yapar, birlikte eğlenirsek, o günü yılın en iyi günü haline getireceğimiz kesin. Hele, bir de bütün bunları doğru dürüst yapabilirsek, o zaman deli gibi ihtiyaç duyduğumuz siyasi çözümlere doğru da dev bir adım atmış olacağımızın garantisi var. Daha iyi, daha zengin, daha demokratik bir sivil topluma ve daha iyi bir yaşama doğru atılmış büyük bir adım!
Öyleyse, 10/10/10’da buluşmak üzere,
Sevgiler, saygılar, selamlar,
Bilgi için: www.350hemensimdi.org
İletişim: kureseleylemgrubu@gmail.com
NEDEN “350” VE NE ISTIYORUZ?
Bilim insanları ve iklim uzmanları, artık atmosferdeki karbondioksit miktarının güvenli üst sınırının milyonda 350 parçacık olması gerektiğini söylüyor.
Atmosferdeki mevcut karbondioksit miktarı ise milyonda 392 parçacık ve her yıl yaklaşık 2 ppm artıyor. Bu oran güvenli sınırın çok üzerinde!!! Hatta bilim insanları, 392 ppm’in gezegen tarihinin en yüksek değeri olduğunu söylüyorlar. Şu an uçurumun kenarında bulunuyoruz, atmosferdeki karbondioksit miktarı hızlı bir şekilde milyonda 350 parçacığa inmezse bu yıl içinde iklim değişikliğinden kaynaklanan felaketler, önümüzdeki yıllarda daha da artarak devam edecekler.
2007 yılında Hükümetlerarası İklim Paneli’ni oluşturan bilim insanları, iklim değişikliği konusunda harekete geçilmezse yaşanılacak senaryoları raporlarında sıraladılar. Bu raporlarda 2020 yılında öngördükleri buzul erimelerini, şimdilerde yaşıyoruz. Okyanusta bir çok ada önümüzdeki bir kaç yıl içinde sular altında kalacak ve o insanların bin yıllardır var oldukları topraklar artık ‘yok olacak’. Yani, biz ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da gezegen çanlarını bugün bizler için çalıyor!
Bu yüzden 350 için şimdi harekete geçmezsek, yarın çok geç olabileceğini görüyoruz. Bu yüzden 10 EKIM 2010 yani 10/10/10 günü dünyanın geri kalan 130 ülkesindeki milyonlarca insanla birlikte gezegeni kurtarmak için ‘İş Başına’ geçiyoruz!!
NE YAPIYORUZ?
- 10 Ekim 2010 tarihinde dünyanın binlerce yerinde aynı anda yapılacak bir “eylemce”nin bir parçası olmaya çalışıyoruz.
- Amacımız, iklim değişikliğini durdurmak için yapılacak çok şey olduğunu göstermek. Bu nedenle sloganımız “Küresel Isınmayı Durdurmak İçin ‘İş Başına’ Partisi”.
- Bu eylem belli bir merkezi olmadan, bir ağ şeklinde örgütleniyor. Herkes bulunduğu yerde, kendi grubu ve çevresiyle iklim değişikliğinin çözümüne ilişkin yaratıcı eylemler örgütleyecek. Bu eylemi öneren ve yaygınlaştıran 350.org, atmosferdeki CO2 düzeyini bilimsel olarak güvenli düzey olan milyonda 350 parçacıkta sınırlamayı öneren bir hareket.
- Biz de 350.org ile işbirliği halinde www.350hemensimdi.org sitesi üzerinden Türkiye’deki 10/10/10 eylemcelerini yaygınlaştırmaya ve birbiriyle iletişim içinde tutmaya çalışıyoruz.
- Bu yaratıcı ve eğlenceli eylemleri 10 Ekim’e kadar üretmeye başlayacağız ve 10 Ekim’de Taksim’de bir araya gelip birlikte eylemimizi yaparken bu çalışmaları da paylaşacağız.
- 10 Ekim 2010 günü de Taksim’de aslında iklim adaleti isteyen insanların hiç de az olmadığını ve iklim değişikliğine çözüm olabilecek yüzlerce politikanın mümkün olduğunu gösterecek bir büyük müzikli, organik yemekli, bisikletli, danslı ama hepsinden önemlisi ‘iklim değişikliği konusunda harekete geçmeye kararlı’ bir EYLEMCE yapacağız.
- Saat 15.00’de Galatasaray’dan başlayıp Taksim’e kadar müzikli, eğlenceli bir yürüyüş yapacağız. Ardından Taksim Gezi parkında saat 16.00 ’de şenliğimiz, sergilerimiz, konuşmalarımız olacak.
- Ama 10 Ekim’deki tek eylemce Taksim’de olmayacak. Siz de yaşadığınız kentte yapacağınız 10/10/10 eylemini bize haber verebilirsiniz. Böylece yapılan eylemlerin bütün dünyaya ulaşmasını sağlayabiliriz.
- Yapılacak eylemler iklim değişikliğini durdurmak için hem yurttaşların, hem de hükümetlerin yapması gereken şeylere dair olabilir. Ulaşım, enerji, tarım, ekonomi politikalarında neler yapılmalı? Toplum nasıl örgütlenmeli? Nasıl yaşamalıyız? Amacımız sadece küresel ısınmayı durdurma çağrısı yapmak değil, aynı zamanda olumlu örnekleri sergilemek ve yaratıcı önerilerde bulunmak. Dünyanın çeşitli yerlerinden örnekleri www.350.org ve www.350hemensimdi.org sitelerinden görebilirsiniz.
- 10 Ekim’e kadar çalışmalarınızı, fikir ve önerilerinizi, eylem ve etkinliklerinizin fotoğraflarını bize ulaştırırsanız www.350hemensimdi.org sitesinde yayınlayabiliriz.
- 10 Ekim’e kadar organizasyona doğrudan katılmak için de lütfen kureseleylemgrubu@gmail.com adresinden bizimle iletişime geçin.
Friday, September 24, 2010
Thursday, September 16, 2010
Roni Marguiles soyle yazmis Referandum sonrasinda:
Taraf, 15.09.2010
"Hürriyet yazarlarını şaşırtan referandum sonuçlarının üç önemli anlamı var.
Birincisi, Kemalist devletin müstahkem mevkilerinden biri olan Yüksek Yargı’da bir gedik açıldı. Devleti mevcut şekliyle koruyanların morali biraz daha bozuldu. Seçilmemişlerin değil, seçilmişlerin yönettiği bir ülkede yaşamak isteyenlerin morali yükseldi.
“Ama AK Parti samimî değil, hiçbir şeyi değiştirmeye niyeti yok” diyenlere verilecek cevap basit. Toplumlar hükümet kararlarıyla, yasa hükümleriyle değişmez. Tabandan gelen basınçla, geniş kitlelerin değişim talebinin karşı konulamaz hale gelmesiyle değişir.
Kim kendine solcu diyorsa, bundan sonra değişimin devam etmesi için mücadele etmek, tabanda örgütlenmek, halkın taleplerine tercüman olmak bize kalmış. Niye AK Parti’den bekliyorsunuz ki bunu? Bize ne AK Parti’den?"
yazinin devami burda
"Hürriyet yazarlarını şaşırtan referandum sonuçlarının üç önemli anlamı var.
Birincisi, Kemalist devletin müstahkem mevkilerinden biri olan Yüksek Yargı’da bir gedik açıldı. Devleti mevcut şekliyle koruyanların morali biraz daha bozuldu. Seçilmemişlerin değil, seçilmişlerin yönettiği bir ülkede yaşamak isteyenlerin morali yükseldi.
“Ama AK Parti samimî değil, hiçbir şeyi değiştirmeye niyeti yok” diyenlere verilecek cevap basit. Toplumlar hükümet kararlarıyla, yasa hükümleriyle değişmez. Tabandan gelen basınçla, geniş kitlelerin değişim talebinin karşı konulamaz hale gelmesiyle değişir.
Kim kendine solcu diyorsa, bundan sonra değişimin devam etmesi için mücadele etmek, tabanda örgütlenmek, halkın taleplerine tercüman olmak bize kalmış. Niye AK Parti’den bekliyorsunuz ki bunu? Bize ne AK Parti’den?"
yazinin devami burda
Friday, September 10, 2010
Saturday, September 04, 2010
Belgium and the Netherlands in political limbo after coalition talks fail
With coalition talks deadlocked in Belgium and the Netherlands, both European countries have been plunged into political crisis.
European News | Expatica The Netherlands (Nigel Tandy (dpa/AP))
Nearly three months after inconclusive elections in the Netherlands, the Dutch Liberal Party and the Christian Democratic Alliance have failed to form a coalition government with the support of the far-right Party of Freedom (PVV) led by anti-Islamist politician Geert Wilders.
Wilders told a news conference in The Hague that his party had lost confidence in the CDA's ability to form a stable government.
"The trust of the Freedom Party in the Christian Democrats has recently declined to a low point," Wilders said in a statement broadcast on national television. "We didn't cause this mess. We are a stable party."
The country has been in political stalemate since the June 9 parliamentary elections in which the ruling CDA lost half its seats, to 21, while the PVV emerged with 24 seats. Political observers see support for Wilders increasing further should fresh elections be called.
The CDA is seeking to form a minority government together with the conservative liberal People's Party for Freedom and Democracy (VVD), which emerged as the strongest party with 31 seats.
But such a minority government would require the tacit support of Wilders' PVV and its 24 seats to control 76 seats, in the 150-seat parliament.
The fallout was sparked by comments made by former Prime Minister Ruud Lubbers, tasked with brokering an agreement, who said he was against any cooperation with Wilder's Party of Freedom because of concerns over freedom of religion.
Belgium in political turmoil
Belgium was also thrown into political turmoil as seven-party talks on forming a government collapsed on Friday, September 3. The talks had centered on demands for power, influence and funding between the Dutch-speaking Flanders region and the poorer French-speaking province of Wallonia.
Elections on June 13 saw two diametrically opposed political parties winning the strongest mandates. Politicians have been trying since to get the two sides to agree on a government program - to no avail.
On Friday, the man leading the negotiations, French-speaking Socialist Elio di Rupo, asked King Albert II to be relieved of his mission, according to a statement from the palace.
But the king was "withholding his decision" on whether to accept the move pending "consultations" with political leaders, the palace added.
Political demands
The strongest party in Flanders, the N-VA, wants Belgium's status as a federal state to be replaced with a loose confederation, a move which would give more power and money to Flanders.
Di Rupo offered the N-VA a transfer of competences from federal to regional governments worth 15 billion euros ($19 billion), and to launch a reform of the law on government financing.
"All conditions were there for the center of gravity to shift from the federal state to the federated entities," he said.
But the N-VA, backed by the more moderate CD&V, balked at parallel requests to give Brussels - an independent, bilingual region within Flanders, whose population is largely French-speaking - a fixed subsidy to patch up its chronic budget deficit.
Di Rupo initially suggested a 500-million-euro yearly handout, then cut his proposal in half, to 250 million euros.
"We need to start again," said N-VA leader Bart De Wever, indicating he could not accept a permanent handout for Brussels while the reform of government financing still needed to be agreed upon.
The political crisis leaves Belgium without an effective government. Meanwhile, the country's six-month-long presidency of the European Union is being steered by Yves Leterme and his caretaker administration.
Wilders told a news conference in The Hague that his party had lost confidence in the CDA's ability to form a stable government.
"The trust of the Freedom Party in the Christian Democrats has recently declined to a low point," Wilders said in a statement broadcast on national television. "We didn't cause this mess. We are a stable party."
The country has been in political stalemate since the June 9 parliamentary elections in which the ruling CDA lost half its seats, to 21, while the PVV emerged with 24 seats. Political observers see support for Wilders increasing further should fresh elections be called.
The CDA is seeking to form a minority government together with the conservative liberal People's Party for Freedom and Democracy (VVD), which emerged as the strongest party with 31 seats.
But such a minority government would require the tacit support of Wilders' PVV and its 24 seats to control 76 seats, in the 150-seat parliament.
The fallout was sparked by comments made by former Prime Minister Ruud Lubbers, tasked with brokering an agreement, who said he was against any cooperation with Wilder's Party of Freedom because of concerns over freedom of religion.
Belgium in political turmoil
Belgium was also thrown into political turmoil as seven-party talks on forming a government collapsed on Friday, September 3. The talks had centered on demands for power, influence and funding between the Dutch-speaking Flanders region and the poorer French-speaking province of Wallonia.
Elections on June 13 saw two diametrically opposed political parties winning the strongest mandates. Politicians have been trying since to get the two sides to agree on a government program - to no avail.
On Friday, the man leading the negotiations, French-speaking Socialist Elio di Rupo, asked King Albert II to be relieved of his mission, according to a statement from the palace.
But the king was "withholding his decision" on whether to accept the move pending "consultations" with political leaders, the palace added.
Political demands
The strongest party in Flanders, the N-VA, wants Belgium's status as a federal state to be replaced with a loose confederation, a move which would give more power and money to Flanders.
Di Rupo offered the N-VA a transfer of competences from federal to regional governments worth 15 billion euros ($19 billion), and to launch a reform of the law on government financing.
"All conditions were there for the center of gravity to shift from the federal state to the federated entities," he said.
But the N-VA, backed by the more moderate CD&V, balked at parallel requests to give Brussels - an independent, bilingual region within Flanders, whose population is largely French-speaking - a fixed subsidy to patch up its chronic budget deficit.
Di Rupo initially suggested a 500-million-euro yearly handout, then cut his proposal in half, to 250 million euros.
"We need to start again," said N-VA leader Bart De Wever, indicating he could not accept a permanent handout for Brussels while the reform of government financing still needed to be agreed upon.
The political crisis leaves Belgium without an effective government. Meanwhile, the country's six-month-long presidency of the European Union is being steered by Yves Leterme and his caretaker administration.
Subscribe to:
Posts (Atom)