Thursday, March 27, 2008

Nükleer enerji toplantısında protesto


CNN Turk 27 Mart, 2008 11:20:00 (TSİ)
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından düzenlenen nükleer teknolojiye ilişkin kongre,"Küresel Eylem Grubu" tarafından protesto edildi.
Cevahir Otel'deki "Nükleer Teknolojide Dünya Konjonktürü III'üncü Nesil ve III Nesil Nükleer Reaktörler Kongresi" öncesinde kongrenin yapılacağı salonun girişine üzerinde, "Nükleer lobi işbaşında" yazılı pankart taşıyan bir grup tarafından yapılan basın açıklamasında, nükleer santral ihalelerinin protesto edildiği belirtildi.
Açıklamada, "Nükleer enerjinin en tehlikeli ve en pahalı enerji üretim biçimi olduğunu gizleyen, atık sorunu yokmuş gibi davranan, bilimsel gerçekleri çarpıtan, sadece nükleer lobinin çıkarları uğruna konuşan, bilimden uzak, bilim adamlarını protesto ediyoruz" denildi.
Grubun açıklaması sırasında otel görevlileri grubu uyararak, otelden dışarıya çıkmalarını istedi.
Küresel Eylem Grubu ve kongre katılımcıları ile otel görevlileri arasında yaşanan kısa süreli tartışmasının ardından 10 kişilik grup, görevliler tarafından otel dışına çıkarıldı.
Bu arada, Beykent Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı ve eski Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Prof. Dr. Emin Özbaş, grup açıklama yaptığı sırada tepki göstererek, "Bunlar ezbere konuşuyorlar, gerçekleri saptırıyorlar. Nükleer teknolojinin gidip de kalkınmadığı ülke yok. Bilimsel verilerle konuşsunlar" dedi.

BASIN AÇIKLAMASI:
NÜKLEER İHALEYİ DURDURUN!
PROTESTO EDİYORUZ!
Nükleer santral ihalesini protesto ediyoruz.
PROTESTO EDİYORUZ!
Nükleer enerji gibi ölümcül bir seçeneğin allanıp pullandığı bilimsel görünümlü bu tip pazarlama toplantılarını protesto ediyoruz.
PROTESTO EDİYORUZ!
Enerji Bakanı Hilmi Güler’in Akkuyu’lulara sormadan Akkuyu’da herkes nükleer istiyor diye yalan söylemesini protesto ediyoruz.
PROTESTO EDİYORUZ!
Çernobil’de patlayan ve dünyanın her yerinde sayısız kaza yapan ikinci kuşak reaktörleri de, Finlandiya’da masrafı 6 milyar dolara kadar fırlayıp bir türlü bitirilemediği için skandal üzerine skandal yarattığı halde mucizevi bir çözümmüş gibi gündeme getirilen üçüncü kuşak reaktörleri de protesto ediyoruz.
PROTESTO EDİYORUZ!
Nükleer enerjinin en tehlikeli ve en pahalı enerji üretim biçimi olduğunu gizleyen, atık sorunu yokmuş gibi davranan, bilimsel gerçekleri çarpıtan, sadece nükleer lobinin çıkarları uğruna konuşan bilimden uzak bilim insanlarını protesto ediyoruz.
PROTESTO EDİYORUZ!
Türkiye’yi ekonomik açıdan da büyük zarara sokacak bu akıl dışı girişim için lobilerde bekleyen çok uluslu şirketleri, Areva’yı, Westinghouse’u, General Electric’i, AECL’yi, Siemens’i ve tüm diğer nükleercileri protesto ediyoruz.
PROTESTO EDİYORUZ!
Halkın nasıl nükleere karşı olduğunu görmemekte direnen, kar hırsıyla gözleri Çenobil’i bile görmeyen, hala ihaleye girmek için fırsat kollayan ve çok uluslu nükleerci şirketlerle konsorsiyum kurma peşinde olan şirketleri, Çalık’ı, Sabancı’yı, Zorlu’yu ve diğerlerini protesto ediyoruz.
PROTESTO EDİYORUZ!
Çernobil felaketinde milyonların radyasyonlu çayları ve fındıkları yemesine ve kanser olmasına göz yumup, sonra da kendilerini uzman sanıp saçma sapan ihale şartnameleri hazırlayan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nu ve TAEK mühendislerini protesto ediyoruz.
PROTESTO EDİYORUZ!
Ve protesto etmeye devam edeceğiz.
Nükleerciler nerede halkı kandırmak için bir araya gelirse biz de orada olacağız.
Radyoaktif ihalelere izin vermeyeceğiz.
Sayın Enerji Bakanı Hilmi Güler!
Nükleer santral ihalesini iptal edin.
Bir avuç lobicinin dediklerine uyup iki üç şirketin karları için Türkiye’nin geleceğiyle oynamayın.
Akkuyulular istemiyor.
Sinoplular istemiyor.
Türkiye halkı istemiyor.
İzin vermeyeceğiz.
Herkesi 26 Nisan 2008’de Kadıköy meydanına, Nükleer Santrala Hayır mitingine davet ediyoruz.
Nükleer planları protesto etmeye ve bu radyoaktif ihaleyi durdurmaya davet ediyoruz.
NÜKLEER İHALEYİ DURDURUN!
NÜKLEER SANTRALLARA HAYIR!
GÜNEŞ, RÜZGAR BİZE YETER!

Tuesday, March 25, 2008

Hasankeyf için umut ışığı


AYŞEGÜL SAVAŞTA Birgun.net 25/03/2008
Dicle nehri üzerinde bulunan Hasankeyf için yeni bir umut ışığı doğdu. Tarihi Hasankeyf bölgesi üzerindeki yapımı tartışmalara yol açan Ilısu Barajı, uluslararası bilirkişi heyetinden vize alamadı.
Ilısu Barajı’nın durdurulması için mücadele eden kurum ve kişileri sevindiren bu gelişmeyi değerlendiren Doğa Derneği Kampanya Koordinatörü Erkut Ertürk, “Ilısu Barajı gibi bir proje, bu krediyi veren ülkelerde çevresel etkilerinden dolayı, ciddiye alınmaz ve kesin olarak uygulanamaz” dedi.
Avukat Murat Cano, Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi’ne Hasankeyf’i sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı Projesi’nin yapımı ile ilgili imzalanan sözleşmenin iptal edilmesi için İsviçre Şirketler Grubu ve Başbakanlık hakkında 12 Ocak 2000’de dava açmış, mahkeme heyeti de son duruşmada araştırma yapılması amacıyla Hasankeyf’te keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar vermişti.

‘ÖN ŞARTLAR YERİNE GETİRİLMEDİ’
Yapımı süren Ilısu Barajı içerisinde bulunan göl alanında hangi tarihsel yapıların kalacağı ve bunların ne gibi bilimsel değerlerle yüklü bulunduğu, taşınması planlanan eserlerin teknik olarak taşınmalarının mümkün olup olmadığı ve taşınmaları halinde bulundukları yerde ifade ettikleri değerlerin aynen ifade edip etmeyeceği konuları oluşturulan heyet tarafından araştırıldı.
İncelemelerini tamamlayan bilirkişi heyeti yayınladığı denetim raporunda, baraj inşaatının Hasankeyf bölgesindeki biyolojik çeşitliliği ve kültürel mirası korumadığı vurgulandı. Ayrıca Ilısu Barajı’nın inşa edilebilmesi için Devlet Su İşleri’nin yerine getirmesi gereken 153 ön şartı denetleyen uluslararası bilirkişi heyeti, raporunda bugüne kadar şartların hemen hiçbirinin gerçekleştirilmediğini belirtti.


KREDİ KURUMLARI VAZGEÇEBİLİR
Heyet tarafından yayınlanan raporda Doğa Derneği’nin daha önce yayınladığı bilimsel rapora atıfta da bulunularak, yapılması beklenen doğa ve kültür araştırmalarının dökümü sunuldu. 2007 Mart ayında Alman, Avusturyalı ve İsviçreli kredi kuruluşları ile Türkiye Hükümeti arasında projenin kredisini garanti altına alan bir anlaşma imzalayarak, kredi kuruluşları, uluslararası baskılardan ötürü bu anlaşmayı 153 şarta bağlamıştı. Bu şartlar kredi kurumları tarafından atanan uluslararası 15 kişilik bilirkişi kurulu tarafından biyolojik çeşitlilik, kültürel miras ve yeniden yerleşim alanlarında denetliyor. Türkiye, eğer bu koşulları gerçekleştirmez ise Ilısu Barajı için kredi vereceğini açıklayan kredi kurumları anlaşmadan vazgeçebilecek.

‘PROJE UYGULAMA BİRİMİ HÂLÂ YOK’
Ayrıca rapor, Devlet Su İşleri tarafından kurulması beklenen Proje Uygulama Birimi’nin görevlerini anlaşmalar doğrultusunda yerine getirmediğini, hatta bu birimin henüz tam olarak oluşturulmadığını gösteriyor. Rapor, biyolojik çeşitliliğin ve kültürel mirasın korunması ve belgelenmesi çalışmalarının da yerine getirilmediğini belgeliyor.
Bilirkişi Çevre Raporu’nun 23. sayfasında ise aynen şu ifadeler geçiyor: “Bilirkişiler saha ziyaretleri sırasında, Proje Uygulama Birimi’nin hâlâ kurulmaya çalışıldığını ve ziyaret öncesinde yeterli kapasitenin oluşturulmadığını gözlemlemiştir. 2007 Ekim ayında Zürih’te bu saha ziyareti öncesi, biyolojik çeşitlilik çalışmaları tasarısının sunması anlaşıldığı halde, bilirkişilere herhangi bir bilgi sunulmamıştır.”

CANLILARIN YOK OLMA TEHLİKESİ
Doğa Derneği Kampanya Koordinatörü Erkut Ertürk yaptığı açıklamada, “Yeni yayımlanan uluslararası bilirkişi raporu açıkça gösteriyor ki, Ilısu Barajı sadece Türkiye’nin en önemli kültür miraslarından Hasankeyf’in değil, bölgedeki canlıların da sonunu getirecek bir proje” dedi.
Ilısu Barajı gibi bir projenin bugünkü haliyle kredi veren ülkelerdeki çevresel etkilerinden ötürü ciddiye bile anılmayacağını belirten koordinatör Erkut Ertürk, “Doğa Derneği olarak ülkemizin biyolojik zenginliğine ve kültürel mirasına geri dönülmez zararlar verecek bu baraj projesinden derhal vazgeçilmesini ve Avrupa’nın bu çifte standart uygulamasına son vermesini talep ediyoruz” dedi.

Sunday, March 23, 2008

why not?! living it out in the open...

love will tear us apart
joy division
When the routine bites hard
And ambitions are low
And the resentment rides high
But emotions wont grow
And were changing our ways,
Taking different roads
Then love, love will tear us apart again
Why is the bedroom so cold
Turned away on your side?
Is my timing that flawed,
Our respect run so dry?
Yet theres still this appeal
That weve kept through our lives
Love, love will tear us apart again

Do you cry out in your sleep
All my failings expose?
Get a taste in my mouth
As desperation takes hold
Is it something so good
Just can't function no more?
When love, love will tear us apart againm


cut
the cure
if only you'd never speak to me
the way that you do
if only you'd never speak like that
it's like listening to
a breaking heart
a falling sky
fire go out and friendship die
i wish you felt the way that i still do
the way that i still do

if only you'd never look at me
the way that you do
if only you'd never look like that
when i look at you
i see face like stone
eyes of ice
mouth so sweetly telling lies
i wish you felt the way that i still do
the way that i still do
but you don't
you don't feel anymore
you don't care anymore
it's all gone
if only you'd never pull from me
the way that you do
if only you'd never pull like that
when i'm with you
i feel hopeless hands helplessly
pulling you back close to me
i wish you felt the way that i still do
the way that i still do
if only you'd ever speak speak to me
the way you once did
look at me the way you once did
pull to me the way you once did
but you don't
you don't feel anymore
you don't care anymore
it's all gone
it's all gone

declare independence

Tuesday, March 18, 2008

Quote and Article of the Days

"Believing there is a code to be cracked is of course much the same as believing in the existence of some Big Other: in every case what is wanted is an agent who will give structure to our chaotic social lives."
Slavoj Žižek

See the whole of the article by Žižek

Partiler mezarlığında bir gezinti

Can Dundar, Milliyet

İnsan bir cenazeyi defnederken, diğer mezarlara da uğrayıp rahmetlileri yad etmek ister ya;
Ben de AKP'nin kapatma davasının ardından şu meşhur "partiler mezarlığı"na uğradım; eskilerle hatıralarımı andım.
* * *
Maalesef Milli Nizam'a yetişemedim. 1971'de "laikliğe aykırılık" suçlamasıyla kapatıldığında henüz ilkokuldaydım.
Ama onun devamı Milli Selamet Partisi yargılanırken mahkemedeydim.
1981'in nisan ayı...
Hiç unutmam, bir cuma günü başlamıştı Sıkıyönetim'deki duruşma...
Askeri Savcı son seçimde yüzde 8.5 oy alan MSP'nin "laikliğe aykırı olarak bir şeriat devleti kurmak istediğini" iddia ediyor, Erbakan ve parti yöneticilerinin 12 klasörde toplanan değişik konuşmalarından, kanıtlar sunuyordu.
Erbakan Mekke'de "50 sene önce Kuran'dan ayrılmışız. Kuran'ın sözünün tekrar geçer hale gelmesi hepimizin vazifesidir. Bunun için de cihat lazım" demişti.
36 yıla kadar hapsi isteniyordu.
"İllegal bir cemiyete dönüştüğü" öne sürülen MSP, 1981 Ekim'inde kapatılmıştı.
4.5 yıl süren MSP davası ise, Şubat 1985'te tüm sanıkların beraatiyle neticelendi.
* * *
Onlar beraat ettiğinde Refah Partisi kurulmuştu bile... Erbakan 1987'de RP'nin Genel Başkanlığı'na geldi. O yıl yüzde 7 oy aldı.
1991'de oyunu yüzde 17'ye çıkardı.
1995'ten yüzde 21.3 oyla birinci çıktı.
1997'de Başbakan oldu.
O yıl Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Refah Partisi'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
RP, 1998 Ocak'ında "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle kapatıldı.
75 yaşındaki Erbakan'a 5 yıl siyaset yasağı getirildi.
Yeni Yüzyıl'da yazıyordum o zamanlar... 17 Ocak 1998'de şöyle yazmıştım:
"Bu karar, Erbakan ve Refah'a ciddi bir darbe anlamına geliyor. Ama Refah'ı var eden koşulların veya ona oy veren 6 milyon seçmenin beklenti ve rahatsızlıklarının sonu anlamına geliyor mu?
"Elbette hayır!..
"Biraz sağduyuyla bakabilen herkes görüyor ki, o koşullar orada oldukça Refah'ın misyonu sona ermeyecektir."
* * *
Ermedi de...
Fazilet Partisi daha Refah kapatılmadan kurulmuştu bile...
1999 seçiminde yüzde 15.4 oy aldı.
Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, onun için de dava açtı. Sonuçlandırmak Sabih Kanadoğlu'na kısmet oldu. RP "laikliğe aykırı eylemlerden" 2001'de kapatıldı.
Milliyet'te yazıyordum o dönem... 23 Haziran 2001'de şöyle yazmıştım.
"Utanıyoruz artık!..
"Karartılan ekranlardan, kapatılan partilerden, bunlara timsah gözyaşı dökenlerden...
"Tarih şahit ki, yasaklananlar hep daha cazip hale geldi. Siyasi süreç doğal seyrine bırakılmadığı için Fazilet Refah'tan, Refah Selamet'ten Selamet Nizam'dan daha çok güçlendi.
İhtimal bu kez de öyle olacak. Yeni parti, Fazilet'i aratacak."
"Yeni Parti" AKP, Ağustos 2001'de kuruldu.
Yüzde 34.2 oy aldı.
Sonra oyunu yüzde 46.5'e çıkardı.
* * *
Şimdi kapatılma sırası AKP'de...
Benim çeyrek asırda sadece Milli Görüş geleneğinde tanık olduğum 4. kapatılma bu...
Yukarıdaki oy oranları şahittir ki, her gömülen parti, akabinde yeniden dirilip daha da güçlendi.
Mezarlık çıkışı sordum kendi kendime:
Bu tabloyu yaratanlar, partileri mi gömüyor yoksa engellemeye çalıştıklarını her kapatmada biraz daha büyüterek bizim mezarımızı mı kazıyor?

İnsan bir cenazeyi defnederken, diğer mezarlara da uğrayıp rahmetlileri yad etmek ister ya;
Ben de AKP'nin kapatma davasının ardından şu meşhur "partiler mezarlığı"na uğradım; eskilerle hatıralarımı andım.
* * *
Maalesef Milli Nizam'a yetişemedim. 1971'de "laikliğe aykırılık" suçlamasıyla kapatıldığında henüz ilkokuldaydım.
Ama onun devamı Milli Selamet Partisi yargılanırken mahkemedeydim.
1981'in nisan ayı...
Hiç unutmam, bir cuma günü başlamıştı Sıkıyönetim'deki duruşma...
Askeri Savcı son seçimde yüzde 8.5 oy alan MSP'nin "laikliğe aykırı olarak bir şeriat devleti kurmak istediğini" iddia ediyor, Erbakan ve parti yöneticilerinin 12 klasörde toplanan değişik konuşmalarından, kanıtlar sunuyordu.
Erbakan Mekke'de "50 sene önce Kuran'dan ayrılmışız. Kuran'ın sözünün tekrar geçer hale gelmesi hepimizin vazifesidir. Bunun için de cihat lazım" demişti.
36 yıla kadar hapsi isteniyordu.
"İllegal bir cemiyete dönüştüğü" öne sürülen MSP, 1981 Ekim'inde kapatılmıştı.
4.5 yıl süren MSP davası ise, Şubat 1985'te tüm sanıkların beraatiyle neticelendi.
* * *
Onlar beraat ettiğinde Refah Partisi kurulmuştu bile... Erbakan 1987'de RP'nin Genel Başkanlığı'na geldi. O yıl yüzde 7 oy aldı.
1991'de oyunu yüzde 17'ye çıkardı.
1995'ten yüzde 21.3 oyla birinci çıktı.
1997'de Başbakan oldu.
O yıl Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Refah Partisi'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
RP, 1998 Ocak'ında "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle kapatıldı.
75 yaşındaki Erbakan'a 5 yıl siyaset yasağı getirildi.
Yeni Yüzyıl'da yazıyordum o zamanlar... 17 Ocak 1998'de şöyle yazmıştım:
"Bu karar, Erbakan ve Refah'a ciddi bir darbe anlamına geliyor. Ama Refah'ı var eden koşulların veya ona oy veren 6 milyon seçmenin beklenti ve rahatsızlıklarının sonu anlamına geliyor mu?
"Elbette hayır!..
"Biraz sağduyuyla bakabilen herkes görüyor ki, o koşullar orada oldukça Refah'ın misyonu sona ermeyecektir."
* * *
Ermedi de...
Fazilet Partisi daha Refah kapatılmadan kurulmuştu bile...
1999 seçiminde yüzde 15.4 oy aldı.
Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, onun için de dava açtı. Sonuçlandırmak Sabih Kanadoğlu'na kısmet oldu. RP "laikliğe aykırı eylemlerden" 2001'de kapatıldı.
Milliyet'te yazıyordum o dönem... 23 Haziran 2001'de şöyle yazmıştım.
"Utanıyoruz artık!..
"Karartılan ekranlardan, kapatılan partilerden, bunlara timsah gözyaşı dökenlerden...
"Tarih şahit ki, yasaklananlar hep daha cazip hale geldi. Siyasi süreç doğal seyrine bırakılmadığı için Fazilet Refah'tan, Refah Selamet'ten Selamet Nizam'dan daha çok güçlendi.
İhtimal bu kez de öyle olacak. Yeni parti, Fazilet'i aratacak."
"Yeni Parti" AKP, Ağustos 2001'de kuruldu.
Yüzde 34.2 oy aldı.
Sonra oyunu yüzde 46.5'e çıkardı.
* * *
Şimdi kapatılma sırası AKP'de...
Benim çeyrek asırda sadece Milli Görüş geleneğinde tanık olduğum 4. kapatılma bu...
Yukarıdaki oy oranları şahittir ki, her gömülen parti, akabinde yeniden dirilip daha da güçlendi.
Mezarlık çıkışı sordum kendi kendime:
Bu tabloyu yaratanlar, partileri mi gömüyor yoksa engellemeye çalıştıklarını her kapatmada biraz daha büyüterek bizim mezarımızı mı kazıyor?

Friday, March 14, 2008

the photo that made my day...

see Žižek's wedding photo...

if I ever get married one day, I would like my spouse to be as cute, and my expression as honest.

Friday, March 07, 2008

I woke up singing this song this morning...


It might be the effect of Matthäuspassion I listened to last night (but also could be attributed to the simple beauty of the lyrics). It was in a Romanesque church in Scheveningen, which sounded marvellous (the pics belong to this church). The Nieuwe Badkapel ("New bath chapel") in Scheveningen dates from 1915-1916 and was designed by W.Ch. Kuijpers, a relatively unknown architect. The building, built for the 'Hervormde Kerk' (reformed church), is shaped like a Greek cross, consisting of four similar arms in Rationalistic style, with in the front corners two towers with Jugenstil spires. The big windows clearly remind of the neo-Renaissance style.


Condemnation
Tried
Here on the stand
With the book in my hand
And truth on my side

Accusations
Lies
Hand me my sentence
Ill show no repentance
Ill suffer with pride

If for honesty
You want apologies
I dont sympathize
If for kindness
You substitute blindness
Please open your eyes

Condemnation
Why
Because my duty
Was always to beauty
And that was my crime

Feel elation
High
To know I can trust this
Fix of injustice
Time after time

If you see purity
As immaturity
Well its no surprise
If for kindness
You substitute blindness
Please open your eyes

Thursday, March 06, 2008

new discovery: Mauritshuis

Today I discovered the best museum for Dutch and Flemish painting: Mauritshuis in Den Haag (the Hague, Lahey) from vermeer, to rubens, to rembrant all tha light and the detail of lowlands... I was taken aback with all the beauty in front of my eyes (and ear, but that I will blog on tomorrow).

Tuesday, March 04, 2008

THE WORLD 'S SHORTEST FAIRY TALE

Once upon a time, a guy asked a girl "Will you marry me?" The girl said:"NO!" And the girl lived happily ever after and went dancing, camping, drank martinis, stayed in bed and read the whole day, always had a messy house with her own style and order, never had to cook, did whatever the hell she wanted, never argued, didn't get fat, traveled more, had many lovers, didn't save money, and had all the hot water to herself.

She went to the theater, never watched sports, never wore friggin' lacy lingerie that went up her ass, had high self esteem, rarely cried and never yelled, felt and looked fabulous in sweat pants and was intense all the time, and felt she made a difference -at least to herself.
The End

Monday, March 03, 2008

Türkiye ve Yeşiller

Haluk Şahin

Radikal, 20/10/2004

Tamam, Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu'nun şu kritik dönemde İstanbul'da toplantı yapmasından çok memnunuz da, Türkiye'de Yeşil hareketinin bu kadar zayıf olmasını ne yapacağız? Türkiye'de güçlü bir Yeşil hareketi, hatta Meclis'te temsil edilmiş bir Yeşiller Partisi olsaydı bu toplantı çok daha anlamlı olmaz mıydı?
Yeşiller bu toplantıyı İstanbul'da yapmakla, yani Türkiye'yi Avrupa'nın bir parçası olarak gördüklerini simgesel bir biçimde ilan etmekle, Avrupa'nın çürümüş siyasal elitlerine iyi bir ders veriyorlar. O korku tüccarlarına, o hortlaklar dansı koreografları, siyasetin ilkelere dayanan bir etkinlik alanı olması gerektiğini ve içinde hâlâ idealizme yer bulunduğunu hatırlatıyorlar. Le Figaro gibi gazetelerde 'Türk Zehiri' başlıklı siyanürlü başyazıları okuduktan sonra artan mide bulantımız, Daniel-Cohn Bandit gibi delifişeklerin Türkiye savunusuyla biraz olsun yatışıyor. Birileri kendilerini Avrupa adına konuşuyor sanıyorlarsa da, Avrupa'nın yeknasak bir bütün olmadığını hatırlıyoruz.
Gelin görün ki, Türk siyasal yelpazesinde bir Yeşiller Partisi bulunmuyor. Oysa dünyanın 100'ü aşkın ülkesinde irili ufaklı Yeşil partiler var. Avrupa'nın 29 ülkesinde 32 Yeşiller Partisi faaliyet gösteriyor. Avrupalı Yeşiller son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde tek bir parti olarak mücadele ettiler ve Avrupa Parlamentosu'na 42 milletvekili soktular. Türkiye'nin AB üyeliğini en gönülden savunanlar onlar bugün; tıpkı dün Türkiye'deki insan hakları ihlallerini en yüksek sesle eleştirenler onlar olduğu gibi...
Almanya Dışişleri Bakanı Joshcka Fischer'in partisi Die Grünen, Avrupa Yeşil partilerinin en güçlüsü sayılıyor. Bu hareket içinde Cem Özdemir gibi Türk kökenli politikacılar da etkili olabiliyorlar. Zaten Avrupa'da Türklerin kendilerini insanları içinde en rahat hissettikleri partinin Yeşiller olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu hareket ırkçılığı en büyük ayıp sayıyor, insanları saç rengine ya da aksanına göre değerlendirmiyor.
Siyasette idealizmden söz ettim. Yeşil hareketinin kökleri 1960'ların sonlarında kurulu düzene başkaldıran idealist gençlere dayanıyor. Şu narin gezegeni bir yandan vahşi bir hırsla sömürüp tüketirken, öte yandan adım adım nükleer bir felakete doğru sürükleyen güç sahiplerine karşı yürütülen mücadele bir süre sonra sistem tarafından pörsütüldü ya da satın alındı, ama geriye bir çekirdek kaldı. Yeşiller işte o çekirdekten filizlendi.
Ne yazık ki, her şeyin maddi kıstaslarla ölçüldüğü şu çağda onların büyüme potansiyelini sınırlayan da aynı şey: idealizm. Aldıkları oylar pek az yerde yüzde 10'u geçiyor. Ancak gene de, etkili olabiliyorlar. Söyleyecek yeni bir şeyi olmayan kurulu düzen partileri onların programlarını yağmalıyor, kimi maddelerini kendi gündemlerine alıyor ya da almış gibi yapıyor...
Yeşillerin insana ve doğaya saygıya dayanan gündemi Türkiye için de büyük önem taşıyor.
Çünkü Yeşillerin çalışmaları seçimden seçime bir şey değil. Onlara her gün yapacak iş var. Türkiye'de güçlü bir Yeşiller Partisi olsaydı Gelibolu Yarımadası'nın güzelim ormanları bir kez daha kül olup gider miydi? İstanbul'dan yola çıkan o beton pençeli canavar Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarını bu kadar acımasızca mahvedebilir miydi? Bu türden soruları çok artırabiliriz...
Avrupalı Yeşilleri bu gibi konularda da dikkatle dinlemeliyiz. AB içindeki dürüst tutumlarıyla bunu hak ettiler.